BİR RAMAZAN DAHA GELDİ, GİDİYOR.

Bismillahirrahmanirrahim !
Hamd, âlemlerin
rabbine, salat ve selam Fahri Kainat Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’e, ailesine
ve dava arkadaşlarının üzerine olsun!
İslam’ın beş şartından biri olan oruç, Efendimiz ’in
Mekke’den Medine’ye hicretinden yaklaşık bir buçuk yıl sonra Şaban ayında biz
Müslümanlara farz kılındı. Yüce Rabbimiz Kutsal Kitabımız Kuran-ı Kerim’de
şöyle buyuruyor:
Ey iman edenler, sizden öncekilere oruç farz kılındığı gibi
size de farz kılındı. Umulur ki günahlardan korunursunuz. (Bakara-183)
Hz. Âdem’ den bu yana Allah’ın dinini yaymakla
görevlendirilmiş diğer bütün peygamberlerin şeriatından anlıyoruz ki her
peygamber farklı coğrafyalarda farklı zamanlarda kendi kavimlerine oruç
tutmaları konusunda uyarılarda bulunmuşlardır. Fakat özellikle de Hıristiyan ve
Yahudi kavimlerinin tutmakla mükellef oldukları oruç ibadetinin özünü
değiştirdikleri, oruç tutulacak gün sayıları ile oruçlarının şartlarını
değiştirdikleri bilinen bir gerçektir. Yüce Rabbimiz, biz Müslümanlara kolaylık
olsun diye yolculuk veya hastalık gibi durumlarda orucu sonradan kaza
yapma, bunu da yapamayacak olanlar için
de bir fakiri doyuracak şekilde para veya yiyecek infak etme şeklinde bir tolerans
sunuyor. Bu, konunun fıkhî boyutudur.
Peygamberimiz Hz. Muhammed(sav) bir hadisinde:
Cennette bir kapı vardır ki o kapıdan yalnızca oruç tutanlar
girer. O kapının adı Reyyan’dır. O gün “Oruçlular nerede ?” diye çağrılırlar.
Onlar da Reyyan kapısından cennete girer. Ardından kapı kapanır ve o kapıdan
oruç tutanlar dışında başka hiç kimse cennete giremez.
Evet, ayet-i kerime ve hadis-i şeriften orucun fazileti
hakkında bir kanaate varmış olduk.
Ramazan Ayı’nın ve dahası orucun hayatımızda nasıl bir etki
oluşturduğuna bakalım şimdi de.
Oruçluyken hal ve hareketlerimizde bir olgunluk hissettik
mi? Yemek ve sudan uzak durduğumuz kadar gıybetten, faizden, rüşvetten, adam
kayırmadan, yetim hakkı yemekten, gayriahlaki tavır ve davranışlardan uzak
durduk mu?
Malumunuzdur ki dünyayı kasıp kavuran Covid-19 virüsünden
biz de yeterince mustarip oluyoruz. Acaba gözle bile görünmeyen bu virüsten
korkup çekindiğimiz kadar Allah’ın koymuş olduğu sınırları aşmaktan da o
nispette korkuyor veya çekiniyor muyuz?
Beytullah’ın ve Ravza-i Mutahhara’nın kapıları ibadete ve
ziyarete kapatılmışken, ilk kıblemiz olan Mescid-i Aksa İsrail siyonizminin
işgali altında kıvranırken Müslüman alemi olarak içinde bulunduğumuz gaflet
uykusunun neticelerinin bize nelere mal olacağından korkuyor muyuz?
Özellikle bu Ramazan Ayı’nın evlerimizde, mahallemizde,
şehrimizde ve gönül dünyamızda yer eden bütün İslam âlemindeki
sorumluluklarımızı hatırlamakta bir vesile olması gerekmez mi? Gören gözlerin,
işiten kulakların ve hisseden kalplerin bir ibret vesikası olarak görmesi
gerekir bu yaşananları.
Rabbim hakkı hak bilip haktan yana olmayı, batılı batıl
bilip mücadele etmeyi bizlere ve ümmet-i Muhammed’e nasip etsin. Bu kutsî
günlerin ikliminde İslam coğrafyalarında akan kanın ve gözyaşının son
bulmasını, huzur ve kardeşlik şuurunun yeşermesi için vesile kılsın. Allah
oruçlarımızı kabul buyursun.
Kabe'nin ve Mescid-i Aksa’nın özgür olacağı günlerin
umuduyla…
Es selamünaleyküm ve Rahmetullah!
Şükrü
Yavuz